İbrahim DağılmaHACDA SİYAHİ DİRİLİŞ EL-HAC MALİK EL ŞAHBAZ (MALCOLM X) -5-

10 Haziran 2022
https://inzardergisi.com/wp-content/uploads/2022/02/malcomlm-x.jpg

1964 yılı Malcolm X için hayatının en anlamlı zamanı olur. Nation of İslam adlı yapı Malcolm’u Elijah Muhammed’in emriyle ihraç eder. Bir zamanlar, cemaat içinde el üstünde tutulan ve gıpta edilen Malcolm, o gün suçlu bir hain(!) ilan edilir. Tehditlerin ardı arkası kesilmez. Malcolm’u tehdit eden sadece bu yapı değildir. FBI ve CIA ajanları da onu adım adım takip eder. Bu takip, Hac vaktinde de kesilmez ve Malcolm X’in şehadetine kadar devam eder. O, tehditlerden korkacak ve onlara pabuç bırakacak değildi. Onun derdi daha başkaydı, yüreği kocamandı ve o, hayallerine sınır bilmiyordu.

Beyaz adamın zulmü, ırkçılığı ve acımasızlığı Malcolm X’i ilk önce bir asi, sokak serserisi, uyuşturucu baronu yapar. Ardından zindan ona yepyeni ve güzel ufuklar açar. Elijah’ın liderliğindeki yapı siyah adamı kutsar ve Tanrı’yı dahi siyahilerin safına taşır. Katıksız bir beyaz düşmanı olan ve beyaz adamı şeytanın yedeği gören Malcolm için bu yapı çok şey, her şey ve uğrunda ölünmesi gereken bir kabul olur. Malcolm, bu yapıya o kadar aşk ve şevkle bağlanır ki Elijah’ın peygamberliğini dahi kabul eder. Gün gelir Elijah’ın kibri, tek adam hırsı, zaafları ve ahlaki sapkınlıkları ifşa olur. Malcolm, yıllarca böyle rezil ve çirkin yapının içinde yer almanın ıstırabını yaşar. Sözünü esirgemeden Elijah’ın karşısına dikilir ve ona der ki:

“Sen sapıtanlardan olmuşsun. İnanmıyorum sana. Artık seni peygamber olarak kabul etmiyorum. Sen dini kendi isteklerin doğrultusunda değiştiren bir sapıksın!”

Malcolm X, İslam Cemaati’nden ihraç edilince Hac görevini yerine getirmek ve İslam’ı bütün incelikleriyle kavrayabilmek için Mekke’ye gitmeyi kararlaştırır. Onun bu kutsal yolculuk için ne yazık ki yeterli parası yoktur. Hacca gidebilmek için kardeşinden bir miktar para borç alır ve Nisan 1964’te kutsal yolculuğa koyulur. Malcolm X’in bu yolculukta yaşadığı ilk şok bindiği uçakta, gittiği mekânlarda ve ziyaret ettiği ülkelerde beyaz ve siyah Müslümanların yan yana ve iç içe olmasıdır. Onlar, birbirini incitmekten, bir diğerini hor görmeden insani ölçüler içinde birbirlerine muamele etmekteydi.

Mısır’a giden uçağı bir zenci sürüyor ve Türkiyeli beyaz tenliler ona ‘Kardeşim’ diyerek sarılıyordu. Beyazlar da onunla birlikte aynı Allah’a inanıyor ve ibadet ediyordu. Ona selam veriyor ve onunla kucaklaşıyorlardı. Üstelik bu beyazlar, merak ve gıptayla kendisine Amerika’daki siyahi Müslümanlar, orada olan biten ve Dünya boks şampiyonu Muhammed Ali Clay hakkında sorular soruyorlardı. Malcolm X, bu yolculuk esnasında Kahire, İstanbul ve Mekke’yi görme imkânı elde eder. İstanbul’da alnı secdeye değen beyazları ve Suudi Arabistan’da üst düzey yetkili siyahileri hayranlıkla seyreder.

Yıllarca beyaz insanın zulmünü iliklerine kadar yaşamış ve beyazları şeytan olarak kabul etmiş birinin yoksa gözleri yanlış mı görüyor, kulakları yanılıyor muydu? Oysa yanlış olan hiçbir şey yoktu. Hatta toplumun üst sınıflarında siyahlar bile vardı. Eğer, insan kul olma sırrına ererse bilir ki Allah katında herkes bir tarağın dişleri gibi eşittir. Üstünlük ne renkte, ne kimlikte, ne dilde, ne cinsiyette ne de makam ve imkândadır. Üstünlük sadece takva sahibi olan için söz konusudur. Bu üstünlük de kulun kendine biçtiği bir payeden değil salih amel işlemesinin Allah katındaki getirisi kaynaklıdır. Malcolm X, bindiği uçaktaki tabloyu şöyle tasvir eder:

Uçak; beyaz, siyah, kırmızı, kahverengi ve sarı (tenli) insanlarla tıklım tıklımdı. Benim kıvırcık kızıl saçlarımdan başka, sarı saçlı ve mavi gözlü insanlar da vardı. Hepsi de kardeşti bu insanların! Aynı Tanrı’nın, (aynı) Allah’ın sevgisini taşıyorlardı gönüllerinde ve eşdeğer saygılarla bağlıydılar birbirlerine.”

Hac yolculuğu, Malcolm X için tamamen bir değişimdir. Bu; çok yönlü, doğru ve mümince bir değişimdir. Hayatında birçok yanlış, eksik ve bilinmeyen kavramın doğru, kâmil ve bilgi yüklü kavramlara dönüştüğü bir değişimdir. Malcolm X, ilk değişimi ismiyle başlatır. Malcolm X olan ismini İslami bir isim olan El-Hac Malik El-Şahbaz ile değiştirir. Şahbaz, Farsça “Doğan” anlamında olup mecazen “yiğit, yüksek görüşlü ve himmet sahibi” demektir. Her ne kadar çoğu kişi Malcolm’un yeni ismini bu anlamla ilişkilendirse de aslında bu isim Amerikan siyahilerinin atalarının mensup olduğu ve Arapça “şa‘bu izz/yüce kavim” terkibinden bozulmayla Şabaz şeklinde telaffuz edilen bir kabile adıdır.

Malcolm X, yüreğindeki değişimin ilk sinyallerini beyaz Müslümanla aynı secdeye alnını koyduğunda alır. Ve bu yan yanalık, birliktelik ve kardeşçe sıcaklıktan anlar ki Allah ona anlatıldığı gibi değilmiş. Allah, sadece beyaz veya siyahilerin değil tüm âlemlerin Rabbi’dir. Malcolm X, gerçek İslam’ın, yaşadığı İslam olmadığını anlar ve İslam’ı dosdoğru bir şekilde araştırmaya başlar. Daha önce Elijah’ın öğrettiği İslam, siyahları kutsarken ve Tanrı’yı bile siyah olarak ilan ederken şu an öğrendiği gerçek İslam yani Muhammed’in (aleyhi selam) İslam’ı ona her tenden ve dilden insanın Allah katında eşit olduğunu, Arab’ın Fars’tan, açık tenlinin koyu tenliden üstün olmadığını haykırır.

Malcolm X, hacda gördüğü manzarayı, yaşadığı şaşkınlıkları ve gönlünden geçenleri eşine ve bir arkadaşına yazdığı ayrı ayrı mektuplarda şu minvaldeki cümlelerle aktarır:

“Betty, belki bu sözlerime inanamayacaksın ve şaşıracaksın. Ama gözleri mavi, saçları sarı, tenleri bembeyaz olan insanlarla, Müslüman kardeşlerimle aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Rengimiz ya da ırkımız ne olursa olsun, hepimiz insanız ve aynı Allah’a inanıyoruz. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed ırkçılığı yasaklamıştır…”

“…Hz. İbrahim’in, Hz. Muhammed’in ve diğer bütün peygamberlerin mekânı olan kutsal topraklarda bütün ırk ve renklerden insanlarda kardeşlik ruhunu gördüm, misafirperverliklerine şahit oldum. Bu cana yakınlık karşısında büyülendim. Bil ki, Amerika’nın ırk problemini ortadan kaldıran İslâm’ı anlamamız şarttır…”

Kral Faysal, hac ibadeti için kutsal topraklara gelen Malcolm X’i bizatihi sarayında ağırlar. Ona ikramda bulunur ve onunla sohbet eder. Sohbet esnasında Kral Faysal, ona sorar:

– Haccı nasıl buldun?

Malcolm X, yeni dünyasından kalp penceresini aralayarak şöyle cevap verir:

– Hacda tarifi mümkün olmayan duygular yaşıyorum. Buraya gelmeden önce savunduğum birçok fikirden burada vazgeçtim. Ben beyaz adamın şeytan olduğunu düşünüyordum. Ama buraya gelince beyaz adamın da Müslüman olanlarının ve Müslümanlık ile birlikte beyaz adamın iyi olanlarının olabileceğini gözlerimle gördüm. Bana kardeşleri gibi davranan beyaz adamları görünce bütün beyazların kötü olmadığını anladım. Ayrıca buraya geldikten sonra buraya gelmeden önce İslam adına öğrendiklerimin birçoğunun yanlış olduğunu burada öğrendim. Gerçek İslam; tevhid, adalet ve özgürlükmüş. İslam sadece bir ırka değil bütün insanlara hitap eden tek kurtuluş yoluymuş. Bütün bu güzellikleri burada (Hacda) öğrendim.

Malcolm X’in bir ömür süren hakikat arayışı, Hac yolculuğuyla nihayete erer. O, çöldeki susuz gibi, karanlıktaki çaresiz gibi, aşktaki ızdırab gibi aradığını, yolunu, mecrasını ve maşukunu bulmuştur. Artık, hakka olan iştiyakını, İslam’a olan sevdasını, yanlışlara olan öfkesini, adalete olan tutkusunu ve Rabbine olan kavuşma arzusunu ilan etme vakti gelip çatar. Artık dönüş vaktidir. Malcolm X, gerçek İslam’ı tanıyan bir Müslüman olarak döner Mekke’den. Malcolm X, Mekke’de –Allah’ın beytinin yanında, o kutsal topraklarda ve bütün renklerin beyaz ihramlar içinde kardeşlik adına eşitlendiği ve üstünlük adına hiçleştiği o mekânlarda- bütün ırkçı duygulardan, yanlış anlatılmış hurafelerden arınmış, rahatlamış ve hakikatin nuruyla aydınlanmış bir halde dönüş yoluna koyulur.

O artık, X misali bilinmeyen bir X değil; Allah’ın Malik isminden tecelli bir isimle İslam’ın özüne ve Muhammed aleyhi selamın öğretilerine Malik bir kimliktir. O artık, yüz yıllar önce Afrika’nın çorak ve mazlum coğrafyasında yaşamış aziz bir Müslüman kabilenin ismini alan bir Şahbaz’dır.  Ve o, belki bilmeden belki de her an kalbinin en mümtaz bir yerinde beslediği bir arzunun adayı olarak şehadete yürümek için dönüş yoluna koyulur. Şehadetine mekân olacak Amerika’ya gitmeden gönlüne mazlum coğrafyadan anılar yerleştirmek arzusuyla Nijerya, Gana, Fas ve Cezayir gibi Afrika ülkelerini ziyaret eder. Bu topraklardan bir kez daha ‘tüm renkler Allah’ın bir sanat imzasıdır ve güzeldir, siyah da Allah’ın sanatının Bilal’leri, Abdullah Harun’ları ve Malcolm X’leri semere veren rengidir ve güzeldir.’ Hakikatiyle yönünü Amerika’ya çevirir… (Devam edecek)