“Allah’ı ve Peygamber’ini incitenlere, Allah dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab: 57)
Abdullah bin Abbas’tan (radiyallahu anhuma) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Abdullah bin Huzafe es-Sehmi ile Kisra’ya mektup gönderdi. Bu mektubu Kisraya vermek üzere Bahreyn’in büyüğüne vermesini emretti. Kisra mektubu okuyunca onu yaktı. -sanırım Said bin Museyyeb dedi ki-: “Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Tam bir parçalanmayla paramparça olsunlar” diye onlara beddua etti. (Buharî)
Siyer kitaplarında ise bu olay şöyle anlatılır:
Hükümdarları İslâm’a davet kararı alan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashabtan Abdullah bin Huzafe’yi de İran Kisrâsı Perviz bin Hürmüz’e elçi olarak gönderdi.
İran’a varıp, saraya kabul edilen Hz. Abdullah bin Huzafe radiyallahu anh, Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) İslâm’a davet mektubunu bizzat Kisrâ Perviz’in eline teslim etti. Kisrâ, mektubu kâtibine okuttu:
“Allah Resulü Muhammed’den Farsların büyüğü Kisrâ’ya!..”
Kisra Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) isminin kendi isminden önce zikredildiğini duyunca hiddetlendi. Mektubun devamının okunmasına müsaade etmeden, “Şuna bak! Benim kölem olan kişi, -hâşâ- kalkıyor da bana böyle bir mektup yazıyor!” diyerek Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek mektubunu alıp ortadan küstahça yırttı; sonra da haddini aşarak elçi Abdullah bin Huzafe’yi, adamları vasıtasıyla dışarı çıkarttırdı.
Medine’ye gelen Hz. Abdullah radiyallahu anh, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıktı. Olup bitenleri haber verdi. Resûli Ekrem Efendimiz, “Yâ Rabbi!.. Nasıl o benim mektubumu parçaladı, Sen de onu ve onun mülkünü parçala!” diye Kisrâ’ya beddua etti.
Bu bedduanın tesiriyledir ki, Kisrâ Perviz’in oğlu Şireveyh, hançerle onu parçaladı. (Salih Suruç)
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Kisra helak oldu. Artık ondan sonra Kisra olmayacak.” Buyurdu. (Buhari)
Daha sonra da Sa’d bin Ebî Vakkas Hazretleri, İran saltanatını paramparça etti. Sasanî Devletinin hiçbir yerde şevketi kalmadı.
Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mektubunu yırtmak; mektuba, mektupta yazılanlara, mektubu gönderen Peygambere ve dolayısıyla Peygamberi gönderen Allah’a hakareti içerir. Bu ise büyük bir hadsizlik ve cürümdür. Bu nedenle cezası acilen verildi.
Evet, hakaret etmek ve alay etmek, ahlaksızca haddi aşmaktır. Haddi aşanın haddi bildirilir; dünyada rezil ve rüsva edilir, ahirette de içinde ebedi kalmak üzere cehenneme atılır.
“Allah’ın Peygamberini incitenlere can yakıcı azab vardır.” (Tevbe: 61)
İslamî mukaddesat dokunulmazdır.
Seyda Molla Halil Siirdî “Nehcül Enam” adlı eserinde şöyle demiştir:
مُلَطَّخْ مَكَه قَطْ پَرِى مُصْحَفَانْ بِتِشْتِى نَجِسْ عَمْدُ و هَمْ مَسْجِدَانْ
“Mushafların sayfalarını ve mescitleri hiçbir zaman kasten necis (veya tiksindirici) şeylerle kirletme!” zira bunu yapmakta İslam’a hakaret vardır.
Evet, İslam dininde mukaddes olup dokunulmasına ve herhangi bir şekilde leke sürülmesine kesinlikle müsaade edilmeyen yüce değerler vardır. Bu değerlere hakaret etmek, sövmek, küçük düşürmek ve değersiz gibi göstermek küfürdür. Allah Teâlâ buyuruyor:
“Onlara soracak olursan, ‘Biz and olsun ki, eğlenip oynuyorduk’ diyecekler. De ki: ‘Allah’la, ayetleriyle, Peygamberiyle mi alay ediyordunuz? Boşuna özür beyan etmeyin, inandıktan sonra kafir oldunuz”. (Tevbe: 65, 66)
İbnu Münzir ve İbnu Ebi Hatem Katade’den, şöyle dediğini rivayet etmişler: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük seferine giderken münafıklardan bir grup Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında: “Şu adamın haline bakın, Şam saraylarını feth etmek istiyor. O nerde, Şam saraylarını fethetmek nerde!” diyerek onu küçümsediler ve hakkında dedikodu ettiler. Durum Resulullah’a vahiyle bildirildi. Münafıklar çağrılıp kendilerine niçin böyle yaptıkları sorulduğunda inkar ettiler ve “Yolculuk zahmetini unutturmak için şakalaşıyorduk” şeklinde yalan beyanda bulundular. İşte yukarıdaki ayet bu münafıklar hakkında nazil oldu.
Kadi Ebubekr bin el Arabi bununla ilgili şöyle diyor: Bunlar hiç şüphesiz bu söylediklerini ya ciddi ya da şaka yolu ile söylemişler. Hangi şekilde söylemiş olsalar da bu küfürdür. Zira küfür sözü ile şaka yapmak da küfürdür. Bu konuda ümmet arasında hilaf yoktur.
Allame Alusî dedi ki: ayet-i kerimede geçen “Kafir oldunuz” sözünün manası, yani “Peygambere eziyet ederek ve onun hakkında kötü söz söyleyerek kafir olduğunuzu ortaya koydunuz” demektir.
Evet, Rububiyet, risalet, vahy ve din tarafı muhterem bir taraftır. Hiç kimsenin alay, küçümseme, gülme ve güldürme ile onunla oynaması caiz değildir. Bunu yapan kafir olur. Çünkü bu Allah’ı (celle celaluh), peygamberleri, kitapları ve şeriatını değersizleştirmektir. Bunu yapan kişinin işlediği bu cürümden hemen Allah’a (celle celaluh) sığınıp tevbe etmesi gerekir. Çünkü bu nifaktandır. Bu nedenle Allah’a tevbe-istiğfar etmesi, yaptığı kötülükleri bırakıp amelini düzeltmesi ve kalbine Allah’ın heybetini, büyüklüğünü ve korkusunu yerleştirmesi gerekir.
İslamî değerlere sahip çıkmak vaciptir.
Allah’ın zatı ve sıfatları, başta Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere tüm Peygamberler aleyhimusselam, Kur’an-ı kerim ve tüm ilahî kitaplar, Kur’an ayetleri, ibadetler, camiler, Allah’ın hükümleri, Peygamber efendimizin sünneti ve İslam’a ait tüm şiarlar İslam’ın mukaddes saydığı değerlerdir. Bu değerleri korumak her Müslümana gücü nisbetinde vaciptir.
Bu değerlere sahip çıkmak adına İslam tarihinde nice uzun seferlere çıkılmış, seriyeler gönderilmiş, ordular kurulmuş, büyük savaşlar yapılmış ve nice canlar ve başlar kurban verilmiştir.
Müslüman kadının çarşafına uzanan el savaşa neden olmuştur.
Medineli Ensâr’dan bir zâtın hanımı, yüzü örtülü olduğu hâlde, bir Yahudî kuyumcunun dükkânına ziynet eşyası almak maksadıyla girer. Yahudîler, kadının yüzünü açmaya çalışırlar, ancak kadın kapalı oturmakta ısrar eder. Derken, Yahudînin biri, kadına hissettirmeden, arkasından, elbisesinin eteğini bir dikenle beline iliştirir. Kadın ayağa kalkınca eteği açılıverir. Hazır bulunan Yahudîler eğlenerek kahkahayla gülerler. Bu hâl karşısında kadın feryad eder. Oradan geçmekte olan bir Müslüman, çığlığı duyunca kadının imdadına koşar ve bunu yapan Yahudîyi öldürür. Bunu gören oradaki Yahudîler de Müslümanın üzerine çullanarak onu şehid ederler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Benî Kaynuka’ Yahudîlerini bir araya topladı. Kendilerini İslâm’a davet etti. Ancak Yahudîler, Efendimizin konuşmasını alaya alıp küstahça cevap verdiler, sonra da dağıldılar. (İbn-u Hişam)
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Benu Kaynuka’ Yahudilerine savaş ilan etti. Savaş sonunda mağlub olan Benu Kaynuka’ Yahudilerinin Medine’den Şam’a sürülmelerini emretti. (İbn-u Sa’d: Tabakat)
Kaynuka’ Oğulları önce Vadi’l-Kura’ya buradan da Ez-Ruat’a gidip oraya yerleştiler. Çok geçmeden de nesilleri kesildi. (Belazuri)
Ve işte Hz. Hubeyb bin Adiy radiyallahu anh, idam edilmeden önce müşrikler ona: “Muhammed’in senin yerinde olmasını ister miydin?” dediklerinde: “Hayır vallahi benim yerime onun ayağına bir dikenin batmasını dahi istemiyorum” demişti.
Salahaddin-i Eyyubî rahmetullahi aleyh: “Kudüs esaret altındayken ben gülemem” demişti.
Hz. Bediüzzaman Said Nursi rahmetullahi aleyh sarığını çıkarmasını söyleyen hâkime: “Ancak bu sarık bu başla beraber çıkar” diye haykırmıştı.
Ve daha niceleri…
İslam tarihi İslamî değerler bayrağının yere düşmemesi için canından vazgeçen eşsiz kahramanların destanlarıyla doludur.
“Bu böyledir; kişinin Allah’ın nişanelerine hürmet göstermesi, kalblerin Allah’a karşı gelmekten sakınmasındandır.” (Hac: 32)
Cahilleri mukaddesata hakaret etmelerine itecek şeylerden uzak durmak gerekir.
Allah Teâlâ buyuruyor:
“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” (En’am: 108)
Rivayete göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklerin putlarını kötülüyordu. Müşrikler: “Ya tanrılarımıza sövmeye son verirsin veya biz de senin tanrına söveriz” dediler. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Ayetin hükmü her zaman geçerlidir. Millet veya fertlerin mukaddes kabul ettiği şeylere sövmemek gerekir. Zira bu tür davranışlar daima aksi tesir göstermekte ve mukaddes kabul edilen şeylere hakarete sebep olmaktadır.
Müslüman İslam değerleri ile alay edenlerin meclisinde oturmaz.
Allah Teâlâ buyuruyor:
“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” (En’am: 68)
Bazı hikmetlere binaen Mekke devrinde müşriklere karşı savaşa izin verilmedi. Dolayısıyla müşrikler Allah’ın ayetleriyle alay edip onları eğlenceye aldıklarında doğrudan müdahale edilemiyordu. Onun için bu gibi durumlarda onları terk etmek Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) emredildi. Ayet Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) hitap etmekle birlikte hükmü umumidir, ümmetine de şamildir.
Bugün de Allah’ın ayetleriyle alay edildiğini gören bir Müslüman, engellemeye gücü yetmiyorsa o meclisi terk etmelidir.
Canları pahasına İslamî değerlere sahip çıkan bahadırlara selam olsun!..