Ayhan AktanMüslümanların Yönetimi İslamî Olmalı ve Dini Bütün Müslümanların Elinde olmalı

26 Ocak 2023
1

Bireysel veya toplumsal tüm birlikteliklerde en önemli unsur sürdürülebilir, adil bir yönetim şeklinin olmasıdır.

İyilerin ihyası, iyiliğin inşası ve gereklilerin irşadı açısından “yönetim” mefhumu en mühim ve en öncelikli konuların başında gelmektedir. Gerçi bu, kötüler ve kötülük için de geçerlidir.

Çünkü yönetim, bireyin-toplumun-devletin düzenini tesis eden ve bu düzene süreklilik kazandıran elzem bir nizamdır.

Bu minvalde insanların tümü yöneten ve yönetilen olarak adlandırılabilir. Hem yöneten hem yönetilen insan bu serüvenini bir yönetim dahlinde geçirir.

Yönetenler, yönetilenler ve yönetimler…

İnsanlık var olduğu günden beri bu üç olgu hep olmuştur.

Tarihi süreç göz önüne alındığında manevi destek almayan hiç bir yönetim, yönetilenler tarafından pek de kabul görmemiştir.

İnsan, doğası gereği ahirete uzanan arzu ve emellere sahiptir. Sonsuzluğa dokunan bu duygu ve hayallerin varlığı manevi bir mefkûreyi ispatlamaya yetmiştir. Her insan fıtraten bilir ve bilmelidir ki bu hayatın ötesinde ebedi bir hayat, hassas bir mizan, adil bir muhasebe, caydırıcı bir ceza ve cömert bir ikram vardır. Bu nedenle her yönetimin perde arkasında muhakkak bir inanç vardır.

İslam, fıtrat dini olduğundan dolayı hem yöneten hem yönetilen ve hem de yönetim açısından mükemmel bir nizam belirlemiştir. İslam nizamının dışında var olan batıl sistemlerin tamamı insan fıtratıyla uyumsuz ve uygunsuz olduğundan pek de kabul görmemişlerdir. Az bir zamanda bile kabul görenlerin tamamı ya istibdat veya inat ile kabul görmüş/görünmüşlerdir.

Evet, insan inat etmezse iman eder. Bu toplumlar için de geçerlidir. Çünkü istibdat tamamen kalksa insanların tamamı ya iman eder ya da gönüllü bir şekilde İslam nizamı altında müreffeh bir hayat sürer.

Bilinir ki İslamî Yönetim, insanın evvela iç âlemini müreffeh kılar. Dünya ve ahiret saadetini temin etmeyi amaçlar. Bireyin-toplumun maddi mânevi hayatını düzenler ve bu düzeni muhafaza etmek için birçok maddi-manevi müeyyideler uygular.

Yönetime sorumluluk, yönetici ve yönetilenlere ise sorumluluk bilinci yükler.

Yönetim, belirlenmiş veya belirlenmemiş bazı amaçlar doğrultusunda insanlar arası hiyerarşik veya eşit bir ortam oluşturmak için kural ve kanunların bir araya gelerek oluşturdukları sinerjik bir olgu, bir güç, bir sistemdir.

Bu sistem Allah için değilse menfaat için, çıkar için, ene için vb. dünyalık meta için olmuş olur.

Dolayısıyla, hakiki mânada hiçbir “yöneten” aslında sadece “yöneten” değildir. Yönetenler, yönetimin asıl amaçlarına hizmet eden en büyük yönetilenlerdir.

Gayri İslamî sistemlerde “yöneten”i  yöneten; menfaattir, çıkardır. Yani yönetenin yöneteni ya şehvet ya şöhret veya servettir.

Şunu söylemek de mümkün olacaktı: Yönetilen de sürekli yönetilen değildir.

Her insanın illa yön verdiği sosyal bir dokusu vardır. Ailesi gibi…

Bununla beraber öz âleminde de yönetmekte olduğu birçok alana sahiptir. Malı, mülkü, nefsi, kibri gibi…

Mesul olan her bir ferd asgari açıdan kendisinin “yöneten”i veya “yönetilen”i hükmündedir.

Bu nedenle hakiki manada hiç bir yönetici yönetilen olmaktan kurtulamaz.

İslamî yönetimlerde, her çağ ve her şart altında insanların tümü her zaman Allah(cc)’ın yönettiği yönetilenler olmakla birlikte nefsi emmarelerini dizginleyen yönetenlerdir de.

Sadece iki seçenek var:

Ya adanmış, itaatkâr Müslümanların oluşturduğu mükemmel nizam veya aldanmış, isyankârların oluşturduğu istikbar-istibdad nizamlar…

Mutlak Yöneticimiz ya Rabbi Rahman olacak ya da heva ve hevesimiz…

Bir Müslümanın yönetim anlayışı elbette ki İslamîdir, İslamî olmalıdır. İslamî yönetim, hayatın her kademesinde adil ve hukukidir. Hukuki adalet ancak ve ancak İslamî bir yönetimde mümkün olabilir.

Adalet ve hukuk,  batıl sistemlerde yönetimin asıl yöneteni olan meta putuna(heva, heves, çıkar, kibir, şehvet, şöhret, servet) hizmet ederken İslam nizamında, hakiki yönetici olan Rabbi Rahman’a hizmet edecektir.

Bu minvalde yönetenleri ya meta putu yönetiyordur ya da Allah Azze ve Celle…

 

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. …”(Mâide, 8)

– Hakkı neden ayakta tutacakmışız?

– Allah için.

Hakka da halka da Hâk(cc) için hizmet etmek…

İslamî Yönetim sisteminde hâkimiyet, hüküm ve tam idare ancak ve ancak Allah(cc)’a aittir. Emreden tek merci Allah’tır. Değişmez ve değiştirilemez anayasası Kur’an-ı Kerim’dir. Açıklayıcı ana metinleri Sünnet-i Seniyyedir. Ara metinler icma ve kıyastır. Maslahat(Mesalihi Mürsele)tır.

 

Şu ayet-i kerime bu konuda bizi ziyadesiyle aydınlatmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Sonra bir şeyde uyuşmazlığa düştüğünüz vakit, hemen onu Allah ve Resulüne götürünüz. Eğer Allah’a, Resulüne ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız!..” (Nisa 59)

 

Bunlarla birlikte İslam’a ters düşmeyen örf-adet, gelenek-görenek gibi toplumsal anlamda beslendiğimiz metinsiz kaynaklarımızdır.

Cahili sistemler bunların tümüne düşmandır, çünkü imansızdır. Yöneticileri fıtri olana, doğal olana karşı çıkarak ayakta durmaya çalışan aldanmışlardır. Aldatanlardır…

 

İslamî Yönetimin sarsılmaz üç sütunu:

Adalet, Liyakat ve Erdem…

“Allah size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisa, 58)

Batıl yönetimlerin vazgeçemedikleri üç sütunu:

Zulüm, Tarafgirlik ve Hadsizliktir(ahlaksızlık).

Müslüman bilir ki; İslamî yönetim, evvela yönetimde yani yasama-yürütme-yargı erklerinde sadece ve sadece adaleti önceler.

Ekonomide, eğitimde, savaş ve barışta, içerde ve dışarda, bireysel veya toplumsal tüm iş ve işlemlerinde ancak ve ancak adaleti gözetir.

Şu bir hakikattir ki, her alanda mutlak adaletin sağlanması için gerekli olan her türlü teminat sadece İslamî yönetimde mevcuttur.

Çünkü İslamî yönetim, adaletsizliğin yani zulmün yok edilmesi için mücadele ederken, hakiki adaleti hâkim kılmak için de enerjisinin tümünü harcamaktan geri durmaz.

Dünya hâlen yaşanabilir bir durumda kalabilmiş ise bunu adil yönetenlere ve adaletli yönetimlere borçludur. Yani yönetici olan Müslümanlara ve uygulanmış İslamî yönetimlere…

 

Bugün karada ve denizde düzenin buzulmuş olmasının asli nedeni elimizdeki “İslamî Yönetim nimetinden mahrum oluşumuzdur.” Bu nimetin bizden alınmasının nedeni ise şu ayet-i kerime ile net anlaşılmaktadır.

“Allah bir topluma bahşettiği nimeti, o toplum kendi gidişatını değiştirmedikçe, asla değiştirip elinden almaz.”(Enfal, 53) buyrulmaktadır.

 

 İslamî Yönetim ne derece elzem ise bu yönetimin muttaki olan Müslümanların elinde olması da o derece elzemdir. Yöneten ve yönetim iyi olmalı ki yönetilenler de iyi olsun ve iyi bir nizam kurulabilsin.

 

Fahr-i Kâinât, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav) şöyle buyurmuştur:

 

“Allah Teâlâ’nın, insanlar üzerine idareci yaptığı bir kimse, onları samimiyet ve ihlâsla sahiplenip korumazsa, cennetin kokusunu (bile) alamaz.” (Buhârî, Ahkâm, 8)

Yönetimi elinde bulunduran Müslümanların kulaklarına küpe bu ikaz asla unutulmamalıdır. İhlâs ile… Sevgi ile… Sadece Allah için… Allah’ın rızası için…

Şefkat ve merhamet ile halkını kucaklayacak, koruyup kollayacak…

Yoksa! Cennetin kokusunu bile alamayacak.

“Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar.”(Fârabi)

 

O muttakiler yönetime, bırakın ısrarla istemeyi talip bile olmazlar.  Çünkü onlar aldanan veya atanan değil adananlardır… Adil yöneticiler… Adanmış öncüler… Cesaret ve feraset birlikteliği ile cihana, insanlara huzur dağıtan muvahhidler… İlmin ve hilmin zirvelerinde gezinen Müslüman liderler…

 

 Siz yine en hayırlı kişileri, idârecilikten hiç hoşlanmayanlar olarak bulursunuz. …” (Buhârî, Menâkıb, 1)

 

Hasan-ı Basrî hazretleri, Ömer bin Abdülaziz(ra)’e yazdığı mektubunda:

 

“Ey müminlerin emiri! Bil ki Allah, adil imamı; haktan her sapanı düzeltici, her zalimi doğrultucu, her bozuğu ıslah edici, her zayıfa güç, her mazluma hakkını veren ve her şaşkına sığınak kılmıştır.” (Muhammed İbn Abdü Rabbihi, el Ikdü’l-Ferîd, I, 25)

Onlar imanlı, adil, düzeltici, doğrultucu, ıslah edici, mazlumu koruyan, şaşkına sığınak olan imanlılardır, imamlardır, önderlerdir…